Nilüfer Açıkalın öykü yarışmasında birinci oldu Nilüfer Açıkalın, gerçek soyadıyla yazdığı ‘İçeri Giren’ öyküsü ile Fakir Baykurt Öykü Yarışması’nda 541 öykü
ÖYKÜYARIŞMASI BİRİNCİMİZ. Okulumuz 11/A sınıfı öğrencisi Ayşe İÇPINAR, Şile Belediyesinin düzenlediği İstanbul çapındaki öykü yarışmasında birinci olmuştur. Öğrencimizi ve emeği geçen tüm öğretmenlerimizi tebrik ederiz. Mehmet YAYLA. Okul Müdürü.
Finalekalan 12 öykü sırasıyla yüksek sesle okundu. Derken gündeme öyle bir öykü geldi ki, kötü okunsa bile, hepimizi gülmekten yere yatırıyordu. İkinci olan öykü sözgelişi 47 puan topladıysa, bu öykü 97 puanla birinci geldi. Yazarın adını ve kısa özgeçmişini açıklayan zarfı açıp baktık ki, Ali İhsan Mıhçı!
Edebiyata verdiğimiz önemi göstererek geçtiğimiz yıl şiir Çınarımız Ruşen Hakkı anısına düzenlediğimiz şiir yarışmasında da tüm Türkiye’den birçok başvuru almıştık. Bu yıl ise kıymetlimiz Naci Girginsoy adına öykü yarışması düzenledik. 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nde duyurusunu yapmıştık.
Survivor2021'in kadrosuna dahil olan Öykü Çelik, yarışmacı olarak Cemal Hünal'dan sonra açıklanan ikinci isim oldu. Survivor 2021 yarışmasında ünlüler takımında yarışacak. Öykü Çelik, 13 Temmuz 1987 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Babası futbol antrenörü olduğundan ve ailevi sebeplerden dolayı 11 yılda 9 okul
cash. 1303 Son Güncelleme 1303 TAKİP ET Aslıhan ALTAY KARATAŞ- Haluk KARAASLAN/ANKARA, DHA - MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın MEB düzenlediği öğretmenler arası kısa öykü yarışmasında birinciliği, Ankara'da İngilizce Öğretmeni Müzeyyen Alver, 'Aşıklar Kahvesinin Hüznü' adlı öyküsüyle kazandı. Öyküsünde doğup büyüdüğü Erzurum’un Şenkaya ilçesine bağlı Taht Köyü'ndeki çetin doğa koşullarını anlatan Alver, "Sabah kirpiklerimiz buz tutardı, ellerimiz donardı, ayaklarımızda kara lastik, öyle giderdik keçi yollarından" dedi. MEB, Türk edebiyatına önemli eserler kazandıran 'öğretmen yazarlar' geleneğini devam ettirmek amacıyla bu yıl ilk defa 'Hasan Ali Yücel Edebiyat Ödülleri Öğretmenler Arası Kısa Öykü Yarışması' düzenledi. Yarışmanın teması 'Anadolu' olarak belirlenirken, aralarında Doğan Hızlan'ın da bulunduğu Değerlendirme Kurulu, Türkçe'yi kullanma gücü, özgünlük ve edebi nitelik, üslup ve öykü metninin temaya uygunluğu ve etkileyiciliği kriterlerine göre seçimini yaptı. Altındağ Karapürçek Şehit Osman Kablan Ortaokulu'nda görev yapan İngilizce Öğretmeni Müzeyyen Alver, birinci oldu. 'EN İYİ BİLDİĞİM YERLERİ YAZDIM' Alver, öykü yarışmasında konunun 'Anadolu' olduğunu öğrenince doğup büyüdüğü ve aynı zamanda öğretmenlik yaptığı yerleri anlatmaya karar verdiğini belirtti. Alver, birincilik getiren öyküsüyle ilgili şöyle konuştu "Öykümde aslında Anadolu’nun hoşgörü ikliminde gelişip büyüyen çok kültürlü yapısı var ya, insanların ona nasıl sahip çıktığını vurgulamak istedim. Allahuekber Dağlarından esinlendim ve bir el feneriyle yaşlı bir adamın dostluk hikayesi üzerinden, coğrafyanın insanı nasıl etkilediğini, bu etkileşimin karşılıklı olduğunu, hoşgörü ikliminde gelişen o zengin, güzel yapısını vurgulamak istedim. Aslında bir ayrılık, dostluk ve sevgi hikayesi. 'Aşıklar Kahvesinin Hüznü'ydü öykümün adı. Aşıklık geleneği kültürümüzün çok önemli bir parçası ve bu benim yöremde gerçekten hala çok canlı yaşanıyor. Biraz onu da vurgulamak istedim metinlerimde." 'KİRPİKLERİMİZ BUZ TUTARDI, YOLA İKİ AYAĞIMIZ SIĞMAZDI' Kendi memleketi Erzurum’un yanı sıra Ardahan, Eskişehir ve Ankara'da görev yapan evli ve 2 çocuk annesi Müzeyyen Alver, öykü yazmaya ortaokul yıllarında başladığını söyledi. Doğup büyüdüğü Erzurum’un Şenkaya ilçesine bağlı Taht Köyü'nde ortaokul ve lise olmadığı için kar kış demeden yollara düştüğünü anlatan Alver, "Sabah kirpiklerimiz buz tutardı, ellerimiz donardı, ayaklarımızda kara lastik, öyle giderdik keçi yollarından, iki ayağımız sığmazdı yani yola. Kimsenin de aklına gelmezdi 'şu yolu biraz genişletelim' diye, öyle gidip geldik senelerce, dereleri geçerek, sel falan olurdu. O zamanlar çok yağardı kar, dizlerimize kadar karın içerisinde gömüldüğümüzü hatırlarız. Sonra öğlen koştura koştura gidip ayakta bir şeyler atıştırıp, tekrar koştura koştura öğleden sonraki derslere yetişmeye çalışırdık" dedi. 'MEZUN OLDUĞUM OKULLARDA GÖREV YAPTIM' Sınıf öğretmenliği mezunu olmasına rağmen ek branşı İngilizce öğretmenliğini tercih eden Alver, kendi mezun olduğu okullarda öğretmenlik yapma şansını yakaladığını belirterek, "Kendi mezun olduğum ilkokulda öğretmenlik yaptım, güzel bir duyguydu. Kendi diktiğim ağaçları filan tekrar suladım. Akrabalarım da çoğu öğrenci, küçük bir köydü zaten. Daha sonra yine kendi mezun olduğum ortaokula geçtim" diye konuştu. Cumartesi günü düzenlenecek törende ödülünü alacak olan Alver, yarışmadan gelen dereceyle yazdığı öyküleri kitaba dönüştürmek için cesaretlendiğini kaydetti. FOTOĞRAFLI Köyünü anlattığı öyküsüyle MEB’in yarışmasında birinci oldu Köyünü anlattığı öyküsüyle MEB’in yarışmasında birinci oldu Köyünü anlattığı öyküsüyle MEB’in yarışmasında birinci oldu Köyünü anlattığı öyküsüyle MEB’in yarışmasında birinci oldu
Samsun’da 5. sınıf öğrencisi olan Öykü Asya Göze, uluslararası bir başarıya imza atarak Kanada merkezli Caribou Matematik Yarışması’nda kendi kategorisinde dünya birincisi dünyada aynı anda 13-14 Ocak 2021 tarihlerinde gerçekleştirilen yarışmada 3. ve 4. sınıflar kategorisinde 5 bin 162 öğrenci arasından 9 öğrenci, 5. ve 6. sınıf kategorisinde de 8 bin 106 öğrenci arasından 1 öğrenci, tüm sorulara doğru cevap verdi. 5. ve 6. sınıf kategorisinde 15 soruluk sınavın bütün sorularını doğru cevaplayan tek kişi Öykü Asya Göze oldu. Öğretmenlerinin de dediği gibi düzenli ve yavaş çalıştığını dile getiren 10 yaşındaki beşinci sınıf öğrencisi Öykü Asya Göze, sınava nasıl hazırlandığını anlattı. Göze, “Sınav 15 soruydu. BİLSEM ve matematik öğretmenlerim beni ve diğer arkadaşlarımı bu sınava teşvik ederek bizi çalıştırdılar, konuları tekrar ettirdiler ve sonunda bu sınava katıldım. Bu sınava evde ek sorular çözerek, konuları tekrar ederek, sormam gereken soruları öğretmenime sorarak çalıştım. Ailem de bana soru kaynakları konusunda yardım etti. Öğretmenlerimin de dediği gibi düzenli ve yavaş yavaş çalıştım. Yani bir günde çalışıp bütün hafta boyunca çalışmamak değil de günlere dağıtıp yapıyorum. Öğretmenlerim de böyle diyor. Arkadaşlarda öyle yapabilir ben öyle yapıyorum” olduğunu arkadaşından öğrendiğini belirten Öykü Asya Göze, “Sınava arkadaşım da girmişti ve birinci olduğumu bana o söyledi. Ben o an çok mutlu oldum. Dereceye giren giremeyen herkesi tebrik ettim. Ailemizdeki kişilerle paylaştım. Onlar da çok mutlu oldu. Sevincimizi paylaştık. Matematik öğretmeni olabilirim çünkü bana matematiği alıştıran, öğreten öğretmenlerim matematik öğretmeni olabilirsin diyordu ben de matematik öğretmeni olabilirim. Bu sınav İngilizceydi. Uluslararası bir sınav olduğu için herkes İngilizce olan sınava katılıyor. İngilizceyi bildiğinde, anlayabildiğinde zaten sorular kolay geliyor. Ancak İngilizceyi bilen birçok arkadaşım İngilizcesini gösteremeyebilir. İngilizceyi biliyorsan bu sınavı yapabilirsin” diye matematiği çok küçük yaşlardan itibaren sevdiğini söyleyen babası Dr. Taner Göze, “Öykü beşinci sınıfa gidiyor ve matematiği küçüklüğünden beri çok seviyordu. Öğretmenlerinin de desteğiyle ve bizim aile olarak sunabildiğimiz destekle bu zorlu süreçte bile matematik sevgisi katlanarak arttı ve katıldığı sınavda başarılı oldu. Bizi de çok mutlu etti. Bu süreçte hep yanında olduğumuzu Öykü’ye hissettirdik ve hissettirmeye devam edeceğiz. Öykü Asya çok büyük mutluluk ve heyecan yaşattı bu süreçte. Öykü Asya ile birlikte ben tüm çocuklarımızı kutlamak istiyorum. Çünkü içinde bulunduğumuz bu pandemi sürecinde ciddi zorluklar ve değişimler yaşadık ve çocuklarımız da bizimle birlikte bu değişime ayak uydurdu. Gösterdikleri çaba ve gayretten dolayı tüm çocuklarımızı tebrik ediyorum. Hepsine başarılar diliyorum” ifadelerini kullandı.
23/11/2015 Yazar Melahat DKaos GL’nin 11. Kadın Kadına Öykü Yarışması’na başvurular başladı. Kaos GL’nin 11. Kadın Kadına Öykü Yarışması’na başvurular başladı. Bu senenin teması Zeliş Deniz’in anısına, “Dert Bende Derman Bende”. Afişte bulunan son başvuru tarihi 30 Mart 2016 olarak uzatılmıştır. Yanağın zemheri ayı Yarpuz ve fesleğen Yüzünü yüzüme daya Beni sana bağlayan ipeği Soluğunla dirilt Derdimi kimseye vermek istemem Erincimi paylaş Gülten Akın’ "Sarılıp gövdesine sımsıkı bir kadın kendini doğurabilir isterse" diyerek, kadınların önce kendinden güç alacağı düşüncesiyle yola çıkan 11. Kadın Kadına Öykü Yarışması, kadınların kendi dertlerine derman oluş öykülerine yer veriyor. Mutlu Aşk Vardır’dan Dert Bende Derman Bende’ye “Biliyorum, bu sevgi benimle gelecek sonsuza. Biliyorum, sen de benimle aynı göğe bakacaksın. Çok yol aştık birlikte, elbet bunu da aşarız. Dert bende derman bende! Bir gün bu sokaklarda doya doya dans ederek dolaşırız...” ve daha fazlası bu yılki öykü yarışmasında olacak. Kadın Kadına Öykü Yarışması kadınları kendi güçlerini, aşklarını, kendiliklerini fark etmeye çağırıyor. Kadınlardan kadınlara, kadınlardan kadınlar için öykülerin bu seneki teması geçtiğimiz eylül ayında kaybettiğimiz LGBTİ aktivisti Zeliş Deniz’in dediği gibi “Dert bende, Derman Bende”. 11. kez düzenlenecek kadın kadına öykü yarışması için son başvuru tarihi 18 Mart’a 2016. 11. Kadın Kadına Öykü Yarışması Başvuru Koşulları • Yarışma, Türkiye’de ya da yurt dışında yaşayan bütün kadınlara açıktır. • Yarışmaya daha önce yayınlanmamış öyküler katılabilir. • Metinler 12 punto ve Times New Roman karakterinde yazılmış olmalıdır. • Bu formatta yazılacak öyküler en fazla 4 sayfa olmalıdır. • Adaylar yarışmaya en fazla üç farklı öykü ile katılabilirler. • Öyküler bilgisayar çıktısı olarak 2 kopya halinde gönderilmelidir. • Yazar öyküsünde temayla kurduğu ilişkiyi anlatan bir paragrafı öyküden ayrı bir sayfaya yazarak göndermelidir. • Öykülerle birlikte metnin flash belleğe ya da CD ye kaydedilmiş elektronik bir kopyası da gönderilmelidir. Cezaevindeki kadınlar ve bilgisayar kullanma olanağı bulamayanlar, durumlarından jüriyi haberdar etmeleri halinde bu koşuldan muaf tutulacaktır. • Öykülerin üzerine yazarın adı yazılmayacak, öykünün giriş/ilk sayfasının sol üst köşesinde rumuz belirtilecektir. Birden fazla öykü gönderen katılımcılar, tüm öyküleri için aynı rumuzu kullanacaklardır. Farklı katılımcıların rumuzlarının aynı olması durumunda Yarışma Yönetimi başka bir rumuz verebilir. • Adaylar, rumuzlarının yazılı olduğu kapalı bir zarfın içine öykünün/ öykülerin adını, kendi adları, soyadlarını, rumuzlarını, posta ve e-posta adreslerini, telefon/ faks numaralar ile yarım sayfayı geçmeyen imzalı özgeçmişlerini içeren bilgileri öyküleri ile birlikte elden ya da posta yoluyla teslim edeceklerdir. • Belirtilen format dışında yazılarak gönderilen öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. •Başvuru tarihinden sonra elimize ulaşan öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Yarışmaya gönderilen öyküler, değerlendirmeye alınsın ya da alınmasın, yazarlarına iade edilmez. • Yarışmaya katılan yazarların öyküleri, sonuçların açıklanmasından sonra Kaos GL’ nin web sitesinde, ilk üçe giren öyküler Kaos GL dergisinde yayımlanacaktır. •Öyküler, yazarları ya da Kaos GL dışında üçüncü kişiler tarafından izinsiz kullanılamaz. • Katılım ücretsizdir. • Kaos GL, bu öykülerden oluşan bir kitap hazırlama ve yayınlama hakkını da saklı tutar. Ödüller Birinci olan öykünün sahibi 500 tl İkinci olan öykünün sahibi 350 tl Üçüncü olan öykünün sahibi 200 tl kazanacak. Jüri Özel Ödülü kazanan öykü sahiplerine, 1 yıllık Kaos GL dergisi aboneliği verilecektir. Yarışma ile ilgili gelişmeleri Kaos GL’ nin web sayfasından takip edebilirsiniz. Değerlendirme 1- Öyküler "Öykü Değerlendirme Jürisi” tarafından değerlendirilecektir. 2- Öykü Değerlendirme Jürisi, öykülerin toplumsal cinsiyet rolleri eşitliği yaklaşımıyla yazılıp yazılmadığını da dikkate alarak değerlendirme yapacaktır. 3- Öykü Değerlendirme sonuçları Kaos GL’nin adresindeki web sayfasında açıklanacaktır. 4- Elenen öyküler, sahiplerine iade edilmeyecektir. Son Başvuru Tarihi 30 Mart Çarşamba 2016 Öykülerin Gönderileceği Adres Kaos GL Derneği GMK Bulvarı, 29/12, Demirtepe/ Kızılay - Ankara İletişim ve Bilgi İçin kadin Daha önceki yarışmaların haber ve duyuruları için 1. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA MUTLU AŞK VARDIR Duyuru Sonuç Haber 2. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA İLK ADIM, İLK KADIN, İLK AŞK Duyuru 3. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA TEN VE TUTKU Duyuru 4. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA ÜTOPYA Duyuru Sonuç Haber 5. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA BİR KADIN MI SEVDİM ? Duyuru Başvuru Koşulları Sonuç Haber 6. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA HER YERDEYİZ Duyuru Face Davet Sonuç Haber 7. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA MOR Duyuru 1. Öykü 8. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA YOL Çağrı Duyuru Konser Sonuç Haber 9. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA BİR MÜCADELEDİR AŞK Duyuru Organizasyon Çağrı Face Davet Sonuç Haber 10. KADIN KADINA ÖYKÜ YARIŞMASI TEMA SES Toplantı Çağrısı Duyuru Sonuç AŞKIN L HALİ Panel 2. Basım YARATICI YAZMA ATÖLYESİ Öykülerin Sitede Yayınlanması Etiketler kadın
Okulumuz 11/A sınıfı öğrencisi Ayşe İÇPINAR, Şile Belediyesinin düzenlediği İstanbul çapındaki öykü yarışmasında birinci olmuştur. Öğrencimizi ve emeği geçen tüm öğretmenlerimizi tebrik ederiz. Mehmet YAYLA Okul Müdürü İNSAN HERKES Korkaklar gövde gösterisine çıkmış, akşamın karanlığı çökmeden bir yerlere yetişmeye çalışıyorlar. Bir yola bin aynı on farklı insan doluşmuş koşturuyorlar. Bir kadın ki yıpratmış ve yıpranmış diğer tüm kadınların arasına karışıyor. Bir adam arabasıyla yavru köpekleri ezmekten korkmaksızın dar sokaklara kıvrılıyor. Şuursuzlar akıllı taklidi yapıyor, ahlaksızlar ahlak bekçiliğinde; güzel parfüm kokularına bürünmüşlerin tırnak aralarında kirler var. Öpüşüyorlar, sarılıyorlar, kol kola yürüyüp gidiyorlar fakat hepsi git gide silikleşiyor. Dünya dönüyor yine aynı yöne, gün aydınlanıyor; gün tekrar aydınlandığında uykularında ağlayanlar şişmiş gözleriyle meydana çıkıyor. İnsanların bazıları bunun ayrımına varıyor ve zihin boşluklarında farklı farklı cümleler uçuşurken aynı şeyi düşünüyorlar Sen ufak insan, niçin kendi saklambaç oyununa çekiştirip hepimizi dahil ettin? Suçsuzlar da vardı elbet, ben suçsuzum diye kendilerini ispatlamaya çalışırken kirlenmeden önce. Cesurlar da vardı elbet, cesaretlerini kırıp niteliksiz beyefendilerin eteklerinin dibine oturmadan önce. Bu önceler uzar ve gider yalnız uzadığı müddetçe çirkinleşmeye devam eder. Her saklambacın bir ebesi var zaten de her doğrunun bir kırılma noktası yoksa bile bu doğrunun -aslına bakarsan yalnızca matematiksel bir doğru- bir kırılma noktası var. Hâlâ kıyıda köşede kibar ve kibirsiz insanlar var. “Hanımefendi, rica edersem biraz kenara kayabilir misiniz?” Bu birinci kırılma. Anlam veremeyen bakışlarla süzme ve lütfedercesine kenara çekilme. Buysa ilk incitiş değil. İnsanların dolu dolu olduğu yerlerde bile böyleler; manzara sevmez, hayvan sevmez, insan sevmez, kendini sevmez yalnızca beğenir. Fakat bu sımsıkı kapadıkları gözleriyle bilinçsizce beğenmekten öteye geçmez. Gözlerini açmak zorunda kalsalar bin defa kırpıştırırlar çünkü gerçeğin aydınlığı gözlerini yakar. “Bana bak çocuk, seni döve döve terbiye ederim!” diye geçirdi içinden Yorgun argın işten çıkmış, zar zor kendini metroya atmış, zaten bin bir türlü derdi var bir de üstüne annesinin kucağında kulağı ağrıyan çocuk dakikalardır çatlarcasına ağlıyor. Oysa ona ne başkasının kulak ağrısından, hatta başkasının çocuğunun kulak ağrısı, ona kendi karın ağrıları yetiyor. Kafasını kaldırıyor, öfkeyle anneye bakıyor; anne ılımlı bakışlarını çocuğunun üzerinden kaldırıp etrafa baktığında gözleri mahcubiyetle kapanıyor. Kadının gözünü yumduğunu gören adam endişeleniyor Şimdi bu kadın bayılırsa çocuk daha çok ağlar. El mahkum yer veriyor, yer verdiği gibi kadın teşekkür ediyor. Adamın onun hakkında düşündüklerini bilmeden teşekkür ediyor. He bilse bile yine de teşekkür edecek bir kadın, orası ayrı. “Etrafta canımlı cicimli konuşan insanlar görüyorum abi,” diye yakınıyor az ileride bir çocuk. Samimiyetsiz diyor onlar için, samimiyet yoksunu kibarcık insanlar… Fakat o çocuk ne anlar ki candan, canımdan; doğdu babasının küfür ettiği bir evde, büyüdü yoldan geçenin yere tükürdüğü tükürürken bile küfür ettiği bir mahallede ve öğrendi kendini küfürle ifade etmeyi. O yüzden garipsiyor anlamı kaba olmayan sözcükleri, kaldı ki o nasıl küfür ede ede sövüyorsa küfür ede ede de seviyor. “Canım sen bilirsin.” diyor çocuğun arkasındaki kız, belki üniversiteli. Fakat bunun derdi de can değil, konuştuğu insansa gözünde mal, mülk, mevki. Bu yüzden gönlünü hoş tutmaya devam ediyor. Zaten sahte cümleler değil mi sevgi fakirlerinin karnını doyuran? İşte bu küçük kadın bu işi seve seve üstleniyor. Metroda mekanik bir ses yankılanıyor Gelecek durak Topkapı! Kadın çocuğunu bir güzel kucaklayıp ayağa kalkıyor, kalkarken omzu adamın koluna değiyor. Özür diliyor samimi ve çekingen bir gülümsemeyle ardından tekrardan teşekkür ediyor yer verdiği için. Adamın içi hafiften ısınıyor, kalbinin buzu birazcık kırılıyor. Kadının özrünü ve teşekkürünü karşılamak adına başını eğiyor. Metro duruyor, kadın bir an düşecek gibi oluyor ama hemen kendini toparlıyor. Adımları biraz çelimsiz, kucağındaki oğlunun göz yaşlarını silerek kapıdan yürüyüp çıkıyor. Kadın metroya bineli yalnızca birkaç dakika oldu ya bu sürede bir kere özür dileyip iki kere teşekkür etti. Sonra gitti. Şimdi metrodakiler o kadının boşluğuna boş gözlerle bakıyorlar. Yalnız en arkada metronun kapısına yaslanmış çocuk izler görüyor orada, kadın gittiği halde boşluğa tutunup kalmış anlamlı izler… Çocuğun adı E. ve bugünün ötesinde ya da eğer bugünün gerisi daha iyiyse bugünün gerisinde bir çocuk. İneceği durağı beklerken saatine bakıyor, bineli neredeyse yarım saat olacak; başını kaldırıyor ve karşılaştığına hayretle gülümsüyor, karşı koltuktaki çocuk biraz daha uyuyor taklidi yapabilirse herkes insin bir tek o otursun. “Zenginin malı züğürdün çenesi yormayı bıraktı artık,” diyor yaşlı teyze yanındaki hayat arkadaşına sonra ekliyor “artık çenesini kırıyor.” Ve keyifle bir yaşlı kadın kahkahası bırakıyor boşluğa, boğuk ve uzadıkça uzayan heceler. Yaşlı adam dönüyor bakıyor kırk yıllık karısına, kırk yıldır sürekli olarak içinden sabır çektiği gibi yine içinden bir of çekiyor. Bu adam da o takımdan, annenin, E.’nin ve bir avuç azınlığın takımından. E. çantasını omzuna daha iyi sabitliyor. Kapının önünden çekiliyor çünkü birazdan kapı açılacak. İnmeden önce şöyle bir göz gezdirirken ihtiyarın dalgın bakışlarıyla karşılaşıyor ve gözünün içindeki zikzaklı çizgide kavrulmuş kederler görüyor. Yaşlı adam da çocuğu fark ettiğinde aynı fikir koridorunda yürüdüklerinden birbirlerini tanıyorlar. Karşılıklı baş selamı vermelerinin ardından anne gibi E. de çıkıyor. Yaşlı adam artık içeride yalnız. E. iner inmez koşmaya başlıyor, acelesi var. Kimseyi bekletmek gibi bir huyu olmadığı gibi sözlerine de sıkı sıkıya sağdık. Bu huyunun cezasını ona az çektirmediler ama o hâlâ direniyor. Böyle gördü, böyle büyüdü ve böyle o takımın içine girdi. “Canım çok bekletmedim ya” diyor sokulgan bakışlarla karşısındakinin insafına sığınırken. Her kelimesi yerli yerine ve her kelimesi doğru. Kızın tek kaşı havalanıyor. İçinde bulunduğu çoğunluktan da güç alarak, onlara has ukala tavrı takınıyor. “Buraya gelir gelmez seni görmeyi beklerdim.” Bu eksik bir cümleydi, doğrusu “Buraya gelir gelmez senin beni beklediğini görmek isterdim.” Oysa kızın gelir-gelmez durumuyla şimdiki durumu arasında yalnızca birkaç dakika fark var. “Metro bugün her zamankinden daha yavaş gibiydi…” diyor tane tane, sakin sakin. Haklıydı, metro bugün daha yavaştı. Kızsa suçluyor; yavaş geldiği için metroyu, sebep bulmaksızın demir yolunu, oturduğu yeri beğenmediği için mekan sahibini ve bunların tümünü bir kişiye zevkle yükleyebileceğini bildiği için çocuğu. En çok çocuğu suçluyor. “Her neyse uzatmayalım” diyerek konuyu değiştiriyor kız, elbette lütfedercesine... E. rahatsızlık duyuyor ama görmezden gelmeyi tercih ediyor. Mekan sahibi -aynı takımın biraz daha akıllılarından- çocuğa bakıp iç çekiyor, “Ah be aptal çocuk, yüreğinin sancısına değer mi?” Hep bir ağızdan bağırıyor krizin büyüğünü kalbinde değil kalbinin içindekilerde yaşayanlar korosu Değmez koçum değmez, böylelerinin ayaklarına ne taş değer ne de varlıklarına senin sevgin. Koroyu susturuyor E. yoksa kıza ayıp olacak. “Eee,” diyor ilgiyle “neler yaptın bugün?” Kız anlatmaya başlıyor yalnızca canı sıkılınca duracak. Durduktan sonra da yeni soru bekleyecek çünkü doğrudan kendisiyle ilgili olmayan bir şeyi duymaya tahammülü yok. Her soruya bir cevap üretebilir ve her cevabında da kendini yüceltebilir. On dakika geçiyor E. hâlâ dinlemeye devam ediyor. Bir saat geçiyor E. yine dinlemekte. Dinliyor fakat anlamıyor, bu ona yabancı bir dil. Anlamak için yoğunlaşırken gözleri kararıyor. Saatler aldı başını gidiyor, kız gidiyor; masalar, sandalyeler de gidiyor. Boyalar, duvarlar da gidiyor. Bir tek E. ve E.’nin oturduğu sandalye kalıyor geriye. E. nefretle kalkıyor sandalyeden ve kalktığı sandalyeyi yerden yere atıyor. Yıpranmış bir halde fikir birliği ettiği insanlarla arşınladığı koridorun duvarlarına çöküyor. Gözünün önünden ardı ardına kararmış görüntüler geçiyor, kaburga kemiklerini sıkıştıracak görüntüler... Kimse dur demiyor, kimse gitme demiyor çünkü biliyorlar ki bu işler güç ister. “Ben,” diyor “Karşı takıma geçmek istemiyorum ama buna mecbur bırakıyorlar.” E. birden irkiliyor. “E. sen beni dinlemiyor musun?” diye sinirle soruyor kız, E.’yse o an kızın kaşının tellerinin ne kadar sert olduğuyla ilgileniyor. Omzunda soğuk bir el hissettiğinde dudakları arasından keskin bir cümle çıkıyor “Geçmiyorum karşı tarafa filan! Ben korkak değilim.” Kız anlayamıyor. Anlayamıyor oluşu bu masada verdiği ilk gerçek ve samimi tepki. “Anlamadım canım, iyi misin?” Ben senin canın filan değilim, diye geçiriyor içinden. Metrodaki yer veren adamı düşünüyor, onun gibi olmak istemiyor. “Kalkalım mı artık?” diyor kıza, kibar fakat bu sefer biraz mesafeli. “Neden ki oturuyorduk ne güzel!” diyor kız tatlı olmaya çaba göstererek. Bu sefer görmüş geçirmişler korosu bağırıyor “Bu çocuk akıllandı, bundan sonra ne senle burada bir şeyler yer neden senin bu hallerini.” E. önce koroya gülümsüyor sonra kıza dönüyor. “Gel kalkalım daha fazla geç olmadan.” Kız aslında daha fazla uzatırdı ama ilk defa çocuğu bu kadar kararlı görüyor. Biraz şaşkınlıktan biraz korkaklıktan ayağa kalkıyor. Kız gidiyor, E. gidiyor. Her ikisi de kendi takımına dönüyor. Yalnız E. artık bir şeylerin daha fazlasını biliyormuşçasına yüzünde yetişkinlere ait bir gülümseme ile dönüyor. Onu harcamaya çalıştıklarının farkına varmasıyla kocaman açtığı gözleri artık daha anlamlı bakışlara yuva oluyor. Birkaç öksürükle içindeki kötü havayı dışarı atarken ciğerlerine bu sefer öğlen güneşini çekiyor. E.’nin içi ışıl ışıl parlıyor. “Denediler ama beceremediler.” Kızın biri koşarak E.’nin önünden geçiyor, kız koşarken yüzünden saf endişe okunuyor. Ardından iri yarı bir çocuk daha da hızla ve hırsla koşuyor. Çocuğun ifadesi sert, yüzü öfkeden kızarmış. Kızı kolundan tuttuğu gibi sarsarak çekiyor. E.’nin biraz önce çıktığı mekanda dışarıyı görebilecek bir konuma yerleşmiş başka bir kız telefonundan başını kaldırdığında onları görüyor. Gördüğüyle birlikte yüzüne aptal bir gülümseme yerleşirken şöyle düşünüyor “Ne kadar da romantik…” Kızın yüzündeki endişeyi görmüyor, çocuğun kızarık yüzünü görmüyor; gördüğü tek şey sımsıkı tutulmuş bir kol. Gerçi bunu görüyor da ne işe yarıyor ki? Orada şiddet ve korku var, o ise pembe pembe kelebekler görüyor. “N’olur bırak kolumu, orası hâlâ iyileşmedi.” “Madem orası hâlâ iyileşmedi niye benim ayarlarımla oynuyorsun lan!” Çocuğun ağzından çıkan tükürükler kızın yüzüne yapışıyor. Kızın gözleri dolu dolu ama yardım beklemiyor bu yüzden hiçbir yardım çağrısında da bulunmuyor. Kendi başına kurtulamayacağının da farkında boynunu eğiyor, özrünü diliyor. Çocuk yüzünde her zamanki zafer kazanmış ifadesiyle kabaran göğsüne kızı çekiyor ve onu sarıyor. Bu görüntüyü alkışlayacak insanlarsa etrafta güle eğlene dolaşıyor. E. dikili kaldığı yerde onları izliyor. Biraz önce müdahale etmedi, duydu ama harekete geçmedi. Gördüğü görüntüyle keskin bir tiksinti duyuyor. Midesine ardı ardına giren kramplar E.’nin duyarsızlığını kutluyor. Çocuğun içindeki parlak ışıklar cılızlaşarak kayboluyor. İki dudağının arasındaki küçücük boşluktan yavaş yavaş dışarı çıkıyorlar. “Orada dikili kalması E.’yi kötü bir insan yapmaz elbette ama bencil yapar. Biraz önce kendi kurtuluşunun coşkusu içindeyken şimdi işe yarayamamış olmanın rehaveti içinde olması, onu harekete geçirmedikten sonra yalnızca onun kendi içini yemesine neden olur.” diyecek ileride zamanın kırklı yaşlara sürükleyeceği E. E. içindeki can sıkıntısıyla kıvrımlı sokaklara karışıyor. O andan kaçmak istiyor ama adımları yavaş. Ağırlaşmış vicdanı onun güçlü bedenine meydan okurcasına zorluk çıkartıyor. Bir süre sonra zamanın akışıyla aynı ritimde kaybolmaya başlıyor. Akşamın karanlığı çöktüğünde o evine yeni varıyor. Dışarıda insanların bazıları işlerinden bazıları evlerinden bazıları okullarından çıkıyor, bazılarıysa durağan hâlde. Birçoğunun yaşları birbirlerinden farklı ama hepsi tahammülsüz. Birbirlerine omuzları, kolları değiyor; kimse buna takılmıyor, ileriye odaklı yürüyorlar. Birbirlerini ezmeleri için sağlam bir nedene sahipler Herkesin ama herkesin mutlaka acelesi var. Tüketmeye olan ihtiyaçları en üst seviyede bu nedenle daha önce varmalı, daha önce elde etmeli ve hepsinden daha önce bitirmeliler yoksa treni kaçırırlar. Aynı cins insanları bir araya toplayıp onlara yeniliği vadeden aslında yenilik adı altında yozlaşmışlığa götüren treni kaçırırlar. Ölümsüzlüğü bile harcayacak kadar hırslı, iflah olmaz bir romantiği bile utandıracak kadar düşkünler; her yaştalar, her yerdeler. “Bu ülkede mimari, yetmişlerin salon salomanje merakından daha ileriye gidemez hocam. Ben bunu bilir, bunu söylerim.” diyor ve sigarasını yakıyor. Umursamaz bir tavırla uzaklara bakarak şairane bir poz kesiyor. Belki haklı belki değil ama konu bu değil. O dediği şey de zaten salomanje değil salamanje. O yalnızca bilirkişi gibi bir tavır sergilemek, yaptığı vurgularla sözünün üstüne söz söylenmeyeceğini göstermek istiyor. Karşısındaki adam konu hakkında en ufak fikri olmaksızın başını sallıyor. “Çok haklısınız üstad, her konuda olduğu gibi bu konuda da rezillik diz boyu.” Önce takdir sonra aynı şekilde olumsuzlama… İşte bu şekilde çoğaldı ne idüğü belirsiz aydınlarla, onlara özenen şakşakçılar. “Efendim, kahveleriniz…” diyor onlarla yaşıt garson saygılı bir üslupla. Garsonun kahveleri önlerine koymalarını bekledikten sonra ağızlarına sakız ettikleri yapmacık bir teşekkürle karşılık veriyorlar. Zarif insanlar sonuçta, nezaket onlardan sorulur. Garson uzaklaştıktan sonra kendi kendine gülüyor. “Lütfettiniz efendim, lütfettiniz.” Elinde yeni bir tepsiyle başka bir masaya giderken biri gür ve kır, diğeri seyrelmiş ve yer yer kır saçlı iki adam hararetli şekilde tartışıyor.“Bu ülkede en ufak kusur bulanlar, bu ülkenin huzur ve refahını istemeyenlerdir. Gül gibi memleketi beğenmiyorlarsa def olsun gitsinler.” “Çok doğru dedin, gitseler de rahat bir nefes alabilsek.” “Efendim, kahveleriniz…” diyor garson ve ekliyor içinden. “Devam beyler devam haklıyı tokatladığınız ellerle haksızı alkışlamaya devam.” “Sağ olasın, evladım.” diyor her ikisi de, garson gülümsüyor. “Afiyet olsun efendim” Neredeyse her masada ülke, gündem, toplum tartışılıyor; kahvenin sıcak sütü dillerini yaksa bile konuşmalarına engel değil. Çünkü hepsi sözde kumandan hepsi komuta lideri; konuşurlar ki millet akıllansın çünkü sonuçta söyledikleri mühim şeyler. Hatta o kadar mühim ki hareketten daha önemli. Oturup lafa laf ekle, kim uğraşır ki ayağa kalkıp yol almakla? Garsonun gözleri daha yaşını doldurmamış bir bebeğe değiyor “Sakın ha emeklemek için acele etme küçük, önce konuşmayı öğren!” Garson, bebeğe içtenlikle gülümsüyor. Dışarıda egzoz borusundan duman ata ata, gürültü yapa yapa bir araba geçiyor. Araba gider gitmez herkes ayıplamaya başlıyor. “Terbiyesiz herif, böyle araba mı sürülür?” Sürülmez. “Bu kadar da görgüsüzlük olmaz ki!” Olmaz sahiden “Böylelerine ehliyet filan vermeyeceksin!” Tamam vermeyelim ama “böyleleri” dediğin kimler? Nasıl ayırt edebileceğiz ki bunları? Bunlar değil mi lafa gelince görgüden, işlerine gelince özgürlükten, başkası hadsizlik edince saygıdan bahsedenler? Siz değil misiniz şimdi ayıpladığınızı ileride yaparken bu anı hatırlayıp başkasının hatasına sığınacak olanlar? Sizler yanlışı seven, yanlışla beslenenler olarak elbette bu konu hakkında doyasıya konuşursunuz, hatta başka yanlışlara da değinir ve bundan inanılmaz zevk alırsınız. “Duyarlılık da mı hata oldu şimdi A.? Ne yapsın insanlar? “Lafım duyarlılıklarına değil, samimiyetsizliklerine.” “Yargılamamaktan bahset, ayrıştırmamaktan bahset sonra gel de ki “samimiyetsizlikleri” nereden biliyorsun? Nasıl emin olabilirsin? “Hepsi için demiyorum…” “Fakat hepsine öfkelisin.” “Birbirlerine engel olmadıkları için, birbirlerini uyarmadıkları için, birbirlerini frenlemedikleri için hepsine kızgınım” “Haddini aşmadan uyarabilmek herkesin becerebildiği bir şey mi? üzerine susuyor; sürekli öfkeli ama öfkesi kırgınlığından. Kabullenerek başını sallıyor. R.’nin yüzünde samimi bir gülümseme beliriyor. Ayaklanıyorlar, montlarını giyip çantalarını omuzlarına taktıkları gibi dışarı çıkıyorlar. A. düşünceli, R. düşünceli. İkisi de yere bakarak yürüyor. Yol ayrımına geldiklerinde sarılıp ayrılıyorlar. A.’nın düşündükleri zihninin duvarlarından sekip sekip sokaklara çarpıyor. Kafasını kaldırdığında kirli bir duvarda -bu duvar zihin duvarından farklı olarak somut bir duvar- gördüğü akşamın karanlığına dahi meydan okuyan eğri büğrü çirkin yazıyla olduğu yerde kala kalıyor. A. ve beraberinde tüm insanlık… “SÖYLESENE AYAĞIN DİĞERLERİNE DENK Mİ?”
Cumhuriyet, adalet ve demokrasi Maltepe Belediyesi tarafından yayınlanan İstasyon dergisi yeni öykü yazarlarına kucak açtı. İstasyon Dergi yayın hayatının 1. yılında Cumhuriyet Adalet ve Demokrasi’ konulu öykü yarışması düzenledi. Maltepe Belediyesi, Kültür Müdürlüğü’nün bünyesinde yayınlanan İstasyon’’ dergisinin düzenleyeceği İstasyon öykü yarışması’’ ile yeni öykü yazarlarına kucak açıyor. Düzenlenecek olan bu öykü yarışmasıyla İstasyon’’ dergi edebiyatımıza yeni öykü yazarları kazandırmayı hedefliyor. İstasyon Dergisinden 1. Yaş Gününe Özel Öykü Yarışması Cumhuriyet, adalet ve demokrasi Maltepe Belediyesi tarafından yayınlanan İstasyon dergisi yeni öykü yazarlarına kucak açtı. İstasyon Dergi yayın hayatının 1. yılında Cumhuriyet Adalet ve Demokrasi’ konulu öykü yarışması düzenledi. Maltepe Belediyesi, Kültür Müdürlüğü’nün bünyesinde yayınlanan İstasyon’’ dergisinin düzenleyeceği İstasyon öykü yarışması’’ ile yeni öykü yazarlarına kucak açıyor. Düzenlenecek olan bu öykü yarışmasıyla İstasyon’’ dergi edebiyatımıza yeni öykü yazarları kazandırmayı hedefliyor. 18 Ağustos 2021 Çarşamba 1230 12 öykü yayımlanacak İstasyon’’ dergisi yayın hayatına başlamalarının birinci yılında başlattığı öykü yarışması ile bizleri edebiyat şenliğine hazırlıyor. Yarışma sonunda İlk 3’e giren, mansiyon ödülünü alan yarışmacılarımızın da içinde bulunduğu jüri tarafından seçilecek olan 12 öykü İstasyon’’ dergide yayınlanacaktır. İstasyon’’ dergi yarışmasında katılımcılar Cumhuriyet, Adalet ve Demokrasi temalarında öyküleri için başvurusunu yapabilecekler. Yapılan öykü yarışmasında İlk üçe girecek yarışmacılara notebook bilgisayar hediye edilecektir. Ayrıca, İlk 20’ye giren yarışmacıların öyküleri İSTASYON dergide yayınlanacaktır. Son başvuru 1 Ekim Yarışmanın son başvuru tarihi 01 Ekim 2021, sonuçlar ise 28 Ekim 2021 tarihinde İstasyon’’ dergi internet sayfasından duyurulacak. Öyküleri ile yarışmaya katılmak isteyenler istasyon e-mail ya da Maltepe Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi Gülsuyu Mah. Nar sok. E5 Yanyol üzeri Maltepe-İstanbul adresinden posta yoluyla başvurularını yapabilecekler. Detaylı bilgi ve başvuru için ya da Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi 0216 370 78 68 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz. İsteyen herkes katılabilir. İstanbul Times Haber Ajansı İTHA haber 49443 false Üye Girişi
öykü yarışmasında birinci olan öykü