Enamsuresi Türkçe ve Arapça okunuşu, Müslüman vatandaşlar tarafından araştırılmaya başlandı. Rebiülevvelin birinci gecesinden itibaren, 12. gece dahil En'am suresi akşam ile yatsı Bismillah20 Duasını okuyan için Mutluluk ve şans kapıları açılır.Ölümden korur.Hem dünya hem de ahiret mutluluğu için bismillah 20 duasını günde bir kez okumalısınız hiç olmasa ayda veya senede bir kez bile olsa bu duayı mutlaka YasinSuresi oku dinle arapça yazılışı türkçe meali 30 Temmuz 2013 Salı. Vakia Suresi oku dinle latince ve Türkçe Okunuşu 56 - VAKİA Suresi oku Bismillahirrahmanirrahim 1. İza veka'atilvaki'atu. 40. Ve sulletun minelahiriyne. 41. Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. Allah sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334. 10 اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ اْلإِيـمَانِ Cevap Diyanetin Ahlak ile ilgili 40 hadisi arapça türkçe. Muhammed. 40 HADİS. 1. اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ )يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟. ( قَالَ: لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ cash. Nebe' Suresi 40. ayeti ne anlatıyor? Nebe' Suresi 40. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Nebe' Suresi 40. Ayetinin Arapçasıاِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَر۪يبًاۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَابًا Nebe' Suresi 40. Ayetinin Meali AnlamıDoğrusu biz sizi, gelmesi yakın bir azaba karşı uyardık. O gün insan bizzat kendi elleriyle ne hazırlayıp gönderdiğine bakacak; kâfir ise tamâmen ümidini yitirip “Âh ne olurdu, keşke toprak olsaydım” Suresi 40. Ayetinin TefsiriKıyamet kesinlikle vuku bulacaktır. Bunda hiç şüphe yoktur. O gün herkes hakkını alacak, bütün gerçekler ortaya çıkacak ve hiçbir haksızlığa meydan verilmeyecektir. Dolayısıyla kim bu günde selamet bulmak isterse kendi istek ve gayretiyle Rabbine doğru bir yol tutmalı, bütün varlığıyla O’na yönelmeli ve Allah’ın rızâsına erdirecek işler yapmalıdır. Bu da ancak Kur’an’ı, Peygamber’i ve bunların haber verdiği gerçekleri kabul etmek, iman ve takvâ sahibi olmak, gizli açık her yerde yüzü daima Allah’a döndürmek, ne pahasına olursa olsun doğruyu söylemek, ibâdet ve tâatlerde bulunmak ve her an tevbe hâlinde bulunmakla olur. Her ne kadar insanlar gafletleri sebebiyle ölümü, kıyâmeti, azabı uzak görseler de aslında bunlar çok yakındır. Bu gerçek, bir kelâm-ı kibârda كُلُّ اٰتٍ قَر۪يبٌ kullü âtin karîbün “Gelecek her şey yakındır” şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla o gün pişman olmamak için şimdiden gayret etmek lazımdır. Resûl-i Ekrem şu tavsiyesi bu bakımdan ne kadar mânidardır Enes b. Malik anlatıyor Resûlullah bir adam geldi ve “– Yâ Rasûlallah! Kıyâmet ne zamandır?” dedi. Efendimiz “– Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da “– Allah ve Resûlü’nün sevgisini” cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz “– Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın” buyurdu. Bu hâdise üzerine Enes şöyle derdi “İslâma girmekten başka hiçbir şey bizi, Nebiyy-i Ekrem “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin” sözü kadar çok sevindirmemiştir. İşte ben de Allah’ı, Rasûlü’nü, Ebubekr’i ve Ömer’i seviyorum ve onlarla beraber olmayı umuyorum, her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadımsa da.” Müslim, Birr 163 Zira öte dünyada insanın varacağı yer ve orada alacağı derece, kendi iradesiyle yapmış olduğu işlere göre olacaktır. O gün insan önceden dünyada yaptığı amellerine bakacak; imanı olan Allah’ın rahmeti ile kurtulacak, kâfir ise bütün ümidlerini yitirdiğinde “ah ne olaydı keşke toprak olaydım, keşke hiç irade sahibi insan olarak yaratılmasaydım da hesaba maruz kalmasaydım” diyecektir. Dünyadayken Allah’ın verdiği bu önemli haberde ihtilaf eden kâfirler o gün hakikati anlayarak hayvanlara özenip toprak olmayı veya dünya hayatında dikkafalı olmak yerine toprak gibi mütevazi olup hakka itaat etmiş olmayı arzu ederek hasret ateşlerine yanacaklardır. Nebe sûresinin bahsettiği âhiret meselesini farklı bir derinlikle ele almak üzere şimdi Nâziât sûresi geliyorNebe' Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriNebe' Suresi 40. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan Kuran-ı Kerim’in 57. suresi olan Hadid Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 29 ayettir. Hadid Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet MealiHadid ne demek? Kelime anlamı nedir? Hadid suresi ne zaman ve ne için okunur? Kaç ayettir ve Kuran’da kaçıncı suredir? Hangi cüzde yer alır? Kuran-ı Kerim 57. Sure olan Hadid Suresi, Arapça-Türkçe Okunuşu, Anlamı ve Meali, Faziletleri. Hadid suresi hakkında kısa bilgiler57. Sure Hadid Suresi Hakkında Kısa BilgiSure adını, 25 ayetinde geçen “hadid” kelimesinden almıştır. “Hadid” kelimesi demir anlamına gelmektedir. Hadid suresi, “sebbeha” ve “yüsebbihu” kelimeleriyle başlayan ve “Müsebbihat” olarak tanımlanan surelerin ilkidir. Diğer Müsebbihat sureleri Haşr, Saff, Cuma ve Tegâbün’dür. 29 ayetten oluşan Hadid Suresi, Medine’de inmiştir. Mushaftaki sıralamada 57., iniş sırasına göre 112. Suresi, Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm’in elli yedinci sûresidir. Sûre, adını 25. âyette geçen “el-Hadîd” kelimesinden almıştır. Hadîd, demir Suresi KonusuSurenin temel konuları; Allah’ın bazı sıfatları, Allah’a ve peygamberine iman, Allah rızası için harcamak infak, Cimrilik, Müminlerin ve münafıkların ahiretteki durumları, Dünya hayatının bazı olumsuz özellikleri, Kader, Kerîm’in 57. sûresidir. Yirmi dokuz âyet, beş yüz kırk dört kelime, bin dört yüz yetmiş dört harften meydana gelir. Fâsılası, be, dal, ra, ze, mim ve nun harfleridir. Sûre adını yirmi beşinci âyetinde geçen demir anlamındaki “hadid” kelimesinden mi Medenî mi olduğu konusunda ihtilâf olmasına rağmen sûrenin Medenî olduğuna dair görüş daha kuvvetlidir, ulemânın çoğunluğu da bu görüştedir. Nitekim onuncu âyette geçen, “Zaferden önce İslâm’ı yayma yolunda mallarını sarfedip, canlarıyla savaşanlar elbette zaferden önce mal ve canlarıyla savaşanlarla bir değildir” seslenişi müslümanların zaferler kazandıgı Medine döneminde yaşanan bir durumu anlatmaktadır. Rivâyetler sûrenin Uhud savaşından sonra Hudeybiye antlaşması öncesi hicri 4-5 yılların da nâzil olduğu yolundadır. Haşr, Saff, Cum’a, Teğabun sûreleriyle birlikte bu sûreye “Müsebbihat” sûreleri de denmiştir. Sûre genel olarak müslümanları terbiye etmeyi hedef almakta, onlara İslâm toplumunu oluşturacak insanların ne gibi özellikler taşıması gerektiğini öğretmekte. Kur’ân’ın genelinde olduğu gibi bu emirleri âhiretteki ceza ve mükafatla desteklemekte, onlara Allah’ın azâbını Suresi’nin Fazileti ve SırlarıResulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Hadid, Vakıa ve Rahman surelerini okumaya devam eden kişi, göklerin ve yerin melekütunda, Firdevs Cennetinin sakini’ diye isimlendirilir.”Suyuti, Câmi’ussağir, 4/467, Şü’abül-İmanResulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Hadid Suresini okuyan kişi, Allah’a ve peygamberlere iman etmiş olanlardan yazılır.”Kadı Beyzâvî, Beyzâvî Tefsir Envârut-Tenzîl ve Esrârut-Te’vîl, 2/472Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem uyumadan önce Müsebbihât Kuran-ı Kerimde “Sübhane”, “Sebbeha”, ve “Yüsebbihu” kelimeleriyle başlayan İsra, Hadid, Haşr, Saff, Cuma, Teğabün ve A’la surelerini okurdu. Ebu Davud, Edeb, 17; Tirmizi, Fedailül-Kur’an, 21İrbad bin Sariye Radıyallahü Anh şöyle demiştir Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem uyumadan önce el-Musebbihat 8denilen sureleri okur ve “Bu surelerin içerisinde bir ayet vardır ki bin ayetten daha faziletlidir.” buyururdu.Ebu Davud, Edeb, 98; Tirmizi, Dua, 22Resulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki “Kendinde şüphe ve vesveseden bir şey hissedersen, besmele ile beraber Hadid suresinin 3. ayeti olan ayetini oku.” Hadid Suresinin 3. ayetini okumak 1000 ayete Suresi 3. Ayetلَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌLehû mülküssemēvēti vēl ardi yuhyî veyumîtu vehüve alē külli şeyin gadîr. ” Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir.”Hadid suresinin 1-6. ayetini yazıp üzerinde taşıyan kişi, savaş meydanında silahlara karşı Allah tarafından bunalımdan kurtulmak için 75 defa اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِHadid Suresi Arapça, Latin Harfli Okunuşu Ve Türkçe MealiBismillâhirrahmânirrahîmRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…1. سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ 1. Sebbeha lillēhi mē fissemēvēti vel ardi vehüvel azîzul hakîm. 1. Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ 2. Lehû mülküssemēvēti vēl ardi yuhyî veyumîtu vehüve alē külli şeyin gadîr. 2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ 3. Hüvel evvelu vel â[k]hiru vezzâhiru velbâtinu vehüve bikülli şey’in alîm. 3. O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O her şeyi هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ 4. Hüvellezî [k]halegas-semēvēti vel arda fî sitteti eyyēmin sümmestevē alel arşi yağlemu mē yelicu fil erdi vemē ye[k]hrucu minhē vemē yenzilu mines-semēi vemē yeğrucu fîhē vehüve meaküm eyne mē küntüm veellâhu bimē teğmelûne basîr. 4. O’dur ki gökleri ve yeri 6 günde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ etti hükümran oldu. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الأمُورُ 5. Lehû mülküs-semēvēti vel ardi veilellâhi turceul umûr. 5. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler O’na يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 6. Yûlicul-leyle finnehēri veyûlicun-nehēra filleyli vehüve alîmum bizētissudûr. 6. Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü gecenin içine sokar. O, göğüslerin özünü آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ 7. Êminû billēhi verasûlihi veenfigû mimmē cealeküm muste[k]hlefîne fîhi fellezîne ēmenû minküm veenfegû lehum ecrun kebîr. 7. Allah’a ve Resulüne iman edin. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden harcayın. Sizden, inanan ve harcayanlar için büyük mükafat وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ 8. Vemē leküm lē tu’minûne billēhi ver-rasûlu yedûküm litu’minû birabbiküm vegad e[k]haze mîsēgaküm in küntüm mu’minîn. 8. Size ne oldu ki, Resul sizi Rabbinize inanmanız için davet ettiği halde Allah’a inanmıyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ 9. Hüvellezî yunezzilu alē abdihî âyētim-beyyinētil liyu[k]hriceküm minez-zulumēti ilennûri veinnallâhe biküm leraûfur-rahîm. 9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلّاً وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ 10. Vemē leküm ellē tunfigû fî sebîlillēhi velillēhi mîrâsus-semēvēti vel ardi lē yestevî minküm men enfega min gablil fethi vegâtele ulēike eğzamu deracetem-minellezîne enfegû mim-bağdu vegâtelû veküllev-veadellâhul hüsnē veellâhu bimē tağmelûne [k]habîr. 10. Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaat etmiştir. Allah yaptıklarınızdan مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ 11. Menzellezî yugridullâhe garden hasenen feyudâifehû lehû velehû ecrun kerîm. 11. Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ 12. Yevme teral mu’minîne vēlmu’minēti yes’â nûruhum beyne eydîhim vebieymēnihim buşrâkümul yevme cennētun tecrî min tahtihel enhēru [k]hâlidîne fîhē zelike hüvel fevzul azîm. 12. O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. Kendilerine “Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir.” denilir İşte büyük kurtuluş budur!13. يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُوراً فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ 13. Yevme yegûlul münēfigûne velmunēfigâtu lillezîne ēmenunzurûnē negtebis min nûriküm gîlerciû verâeküm feltemisû nûran feduribe beynehum bisûrin lehû bâbum-bētınuhû fîhir-rahmetu vezâhiruhû min gibelihil azēb. 13. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir “Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?” Onlara “Arkanıza dönün de nur arayın!” denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ 14. Yunēdûnehum elem neküm meaküm gâlû belē velekinneküm fetentum enfuseküm veterabbestum vertebtum veğarratkümul emēniyyu hattē cēe emrullâhi veğarraküm billâhil ğarûr. 14. Münafıklar onlara “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Müminler de derler ki “Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan şeytan sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مَأْوَاكُمُ النَّارُ هِيَ مَوْلَاكُمْ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ 15. Felyevme lē yu'[k]hazu minküm fidyetuv-velē minellezîne keferû me’vēkümun-nēru hiye mevlēküm vebi’sel masîr. 15. Bugün artık ne sizden ne de inkar edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!16. أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ 16. Elem ye’ni lillezîne ēmenû en te[k]hşea gulûbuhum lizikrillēhi vemē nezele minel haggi velē yekûnû kēllezîne ûtulkitēbe min gablu fetâle aleyhimul emedu fegaset gulûbuhum vekesîrum-minhum fēsigûn. 16. İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar?17. اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 17. Ağlemû ennellâhe yuhyil erda bağde mevtihē gad beyyennē lekümul ēyēti lealleküm teğgilûn. 17. Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ 18. İnnel mussaddigîne velmussaddigâti veegradullâhe garden hasenen yudâafu lehüm velehüm ecrün kerîm. 18. Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükafat وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ 19. Vellezîne ēmenû billēhi verusulihî ulēike humus-sıddîgûne veşşuhedēu inde rabbihim lehum ecruhum venûruhum vēllezîne keferû vekezzebû biēyētinē uleike eshâbul cehîm. 19. Allah’a ve peygamberine iman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ 20. Ağlemû ennemel hayētuddunyē leibuv-velehvuv-vezînetuv-vetefē[k]hurum beyneküm vetekēsurun fil emvēli vel evlēdi kemeseli ğaysin eğcebel küffēra nebētuhû sümme yehîcu feterâhu musferran sümme yekûnu hutâmev-vefil â[k]hirati azēbun şedîduv- vemeğfiratum minellâhi veridvēnuv-vemel hayētuddunyē illē metēul ğurûr. 20. Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ 21. Sēbigû ilē mağfiratim-mir-rabbiküm vecennetin arduhē keardissemēi vel ardi uiddet lillezîne ēmenû billēhi verusulihî zelike fedlullâhi yu’tîhi mey-yeşēu veellâhu zulfadlil azîm. 21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَا إِنَّ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ 22. Mē esâbe mim-musîbetin fil ardi velē fî enfusiküm illē fî kitēbim-min gabli en nebraehē inne zelike alellâhi yesîr. 22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre لِكَيْلَا تَأْسَوْا عَلَى مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُوا بِمَا آتَاكُمْ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ 23. Likeylē te’sev alē mē fēteküm velē tefrahû bimē ētēküm veellâhu lē yuhibbu külle mu[k]htēlin fe[k]hûr. 23. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ 24. Ellezîne yeb[k]halûne veye’murûnen-nēse bil bu[k]hli vemey-yetevelle feinnellâhe hüvel ğaniyyul hamîd. 24. Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse Allah, zengindir, övgüye لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ 25. Legad erselnē rusulenē bil beyyinēti veenzelnē meahumul kitēbe velmîzēne liyegûmen-nēsu bil gistı veenzelnel hadîde fîhi be’sun şedîduv-vemenēfiu linnēsi veliyağlemellâhu mey-yensuruhû verusulehû bil ğaybi innellâhe gaviyyun azîz. 25. Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحاً وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ 26. Velegad erselnē nûhav-veibrâhîme vecealnē fî zurriyyetihimen-nubuvvete velkitēbe feminhum muhtediv-vekesîrum-minhum fēsigûn. 26. Andolsun, Nuh’u ve İbrahim’i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِم بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الْإِنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاء رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ 27. Sümme gaffeynē alē ēsērihim birusulinē vegaffeynē biîsē ibni meryeme veâteynēhul incîle vecealnē fî gulûbillezînettebeûhu ra’fetev verahmetev-verahbēniyyetennibtedeûhē mē ketebnēhē aleyhim illebtiğâe ridvânillâhi femē raavhē hagga riâyetihē feâteynellezîne ēmenû minhum ecrahum vekesîrum minhum fēsigûn. 27. Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُوراً تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ 28. Yē eyyuhellezîne ēmenuttegullâhe veēminû birasûlihî yu’tiküm kifleyni mir-rahmetihî veyecalleküm nûran temşûne bihî veyeğfir leküm veellâhu ğafûrur-rahîm. 28. Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resulü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet لِئَلَّا يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّن فَضْلِ اللَّهِ وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ 29. Liellē yağleme ehlul kitēbi ellē yegdirûne alē şey’im-min fedlillâhi veennel fedle biyedillâhi yu’tîhi mey-yeşēu veellâhu zulfadlil azîm. 29. Böylece Kitab ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf Diğer KonularKuran-ı Kerim Hakkında BilgiKuran-ı Kerim Sırasıyla Tüm Sureler ve AnlamlarıKur’ân-ı Kerim Nüzul İniş Sırasına göre SurelerFatiha SuresiBakara SuresiBakara Suresi FaziletleriAyetel KürsiAmenerrasulüYasin suresiKısa Namaz Sureleri Kur’ân-ı kerîmin elli altıncı sûresi iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Tâhâ sûresinden sonra, Şuarâ sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Vâkıa sûresi Mekke’de nâzil oldu indi. Doksan altı âyet-i kerîmedir. İsmini ilk âyette geçen Vâkıa kelimesinden alır. Sûrede, kıyâmet ve âhiret hâllerinden, Cennet ve Cehennemden vb. konulardan bahs edilmektedir. Senâullah Dehlevî, Râzî Kim her gece Vâkıa sûresini okursa, ona fakirlik aslâ isâbet etmez. Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri Bir çoğumuz Kuran-ı Kerimi arapça okumayı öğrenemediğimiz için bilmiyoruz. Tabi bu öğrenmiyeceğimiz anlamına gelmez. O nedenle bir çoğumuz arapça bilmediği için’de arapça ayetleri latince harflerle okumaya çalışıyoruz. Arapça bir sözcük olan “kuran”, okumak, ezbere okumak, bir araya getirmek anlamına gelir. Kur’ân kelimesi olarakta Arapça’da yazıyla tespit edilmiş vahiylerin bütünü anlamına gelir. Şimdi sizler için hazırladığımız Kur’anı Kerim surelerden olan vakia süresi arapça yazılışı ile latince harflerle Türkçe okunuşunu derledik. Ayrıca Diyanet İşleri tarafından düzenlenen mealine’de yer verdik. Bu sebeple hem Arapça yazısı hem de latince okunuşunu öğrenerek okuyabilirsiniz. Kısaca Konusu Kıyamet gününün gerçekliğinde asla kuşku duyulmaması gerektiği uyarısıyla başlayan sûrede geniş biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılmakta; Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından örnekler verilmekte, Kur’an’ın Allah katından indirilmiş bulunduğuna ve bunun insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir. Mushaf sırasına göre bundan önce yer alan rahmân sûresiyle bu sûre arasında konu birliği açısından şöyle bağlar kurulmuştur a Önceki sûre Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram azamet ve kerem sahibi olduğu belirtilerek sona ermiş, bu sûrede onun bu sıfatlarının tecellileri açıklanmıştır. b Önceki sûrede Allah’ın nimetleri hatırlatılıp bunları yalan sayma tavrı ısrarla kınanmış, bu sûrede de kıyametin kopmasıyla artık bu gerçeğin inkâr edilemeyeceği bildirilip orada verilecek karşılıklardan söz edilmiş ve iş işten geçmeden bu gerçeğe uygun davranılması uyarısı yapılmıştır. c Önceki sûrede yükümlüler inkârcılar ve müminler şeklinde iki ana gruba ayrıldıktan sonra müminlere de derecelerine göre farklı nimetler cennetler verileceği bildirilmiş, bu sûrede de buna paralel üçlü bir tasnif yapılmıştır. d Önceki sûrede göğün yarılmasından söz edilerek kıyamet tasvirine başlanmış, bu sûrede yerin sarsılması ve dağların toz duman olması haline değinilerek bu anlatım sürdürülmüştür Râzî, XXIX, 139; Elmalılı, VII, 4699. VAKIA SÛRESİ TÜRKÇE OKUNUŞU Bismillahirrahmanirrahim 1. İza veka’atilvaki’atu. 2. Leyse livak’atiha kazibetun. 3. Hafıdatun rafi’tun. 4. İza ruccetil’ardu reccen. 5. Ve bussetilcibalu bessen. 6. Ve fekanet hebaen munbessen. 7. Ve kuntum ezvacen selaseten. 8. Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti. 9. Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti. 10. Vessabikunessabikune. 11. Ulaikelmukarrabune. 12. Fiy cennatin na’ıymi. 13. Sulletun minel’evveliyne. 14. Ve kaliylun minel’ahıriyne. 15. ala sururin medunetun. 16. Muttekiiyne aleyha mutekabiliyne. 17. Yetufu aleyhim veldanun muhalledune. 18. Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin. 19. La yusadda’une anha ve la yunzifune. 20. Ve fakihetin mimma yetehayyerune. 21. Ve lahmi tayrin mimma yeştehune. 22. Ve hurun ıynun. 23. Keemsalillu’luilmeknuni. 24. Cezaen bima kanu ya’melune. 25. La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen. 26. İlla kıylen selamen selamen. 27. Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni. 28. Fiy sidrin mahdudin. 29. Ve talhın mendudin. 30. Ve zıllin memdudin. 31. Ve main meskubin. 32. Ve fakihetin kesiyretin. 33. La maktu’atin ve la memnu’atin. 34. Ve furuşin merfu’atin. 35. İnna enşe’nahunne inşaen. 36. Fece’alnahunne ebkaren. 37. Uruben etraben. 38. Liashabilyemiyni. 39. Sulletun minel’evveliyne. 40. Ve sulletun minelahiriyne. 41. Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali. 42. Fiy semumin ve hamiymin. 43. Ve zıllin min yahmumin. 44. La baridin ve la keriymin. 45. İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne. 46. Ve kanu yusırrune alelhınsil’azıymi. 47. Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ızamen einne lemeb’usune. 48. Eve abaunel’evvelune. 49. Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne. 50. Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin. 51. Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune. 52. Leakilune min şecerin min zakkumin. 53. Femaliune minhelbutune. 54. Feşaribune aleyhi minelhamiymi. 55. Feşaribune şurbelhiymi. 56. Haza nuzuluhum yevmeddiyni. 57. Nahnu halaknakum felevla tusaddikune. 58. Efereeytum ma tumnune. 59. Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune. 60. Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne. 61. Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune. 62. Ve lekad alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune. 63. Efereeytum ma tahrusune. 64. Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une. 65. Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune. 66. İnna lemuğremune. 67. Bel nahnu mahrumune. 68. Efereeytumulmaelleziy teşrebune. 69. Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune. 70. Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune. 71. Efereeytumunnarelletiy turune. 72. Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune. 73. Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne. 74. Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi. 75. Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi. 76. Ve innehu lekasemun lev ta’lemune azıymun. 77. İnnehu lekur’anun keriymun. 78. Fiy kitamin meknunin. 79. Lya yemessuhu illelmutahherune. 80. Tenziylun min rabbil’alemiyne. 81. Efebihazelhadiysi entum mudhinune. 82. Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune. 83. Felevla iza beleğatilhulkume. 84. Ve entum hıyneizin tenzurune. 85. Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune. 86. Felevla in kuntum ğayre mediyniyne. 87. Terci’uneha in kuntum sadikıyne. 88. Feemma in kane minelmukarrebiyne. 89. Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin. 90. Ve emma in kane min ashabilyemiyni. 91. Feselamun leke min ashabilyemiyni. 92. Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne. 93. Fenuzulun min hamiymin. 94. Ve tasliyetu cahıymin. 95. İnne haza lehuve hakkulyakıyni. 96. Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. VAKIA SÛRESİ MEALİ VE ANLAMI Bismillâhirrahmânirrahîm 1, gerçekleşecek olan Kıyamet koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır. 3,4,5,6,7. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, kimini yükseltir, kimini alçaltır. mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir! 10,11.İman ve amelde öne geçenler ise Ahirette de öne geçenlerdir. İşte onlar Allah’a yaklaştırılmış kimselerdir. Naîm cennetlerindedirler. 13, çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir. 15, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler. 17,18,19,20, genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. 22, için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. 24.Bütün bunlar işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak verilir. ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler. mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! 28,29,30,31,32,33,34.Onlar, dikensiz sidir ağaçlarıve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. onları hurileri yepyeni bir yaratılışta yarattık. 36,37, ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. 39, birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir. batanlar ise ne mutsuz kimselerdir! 42,43, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!. onlar, bundan önce dünyada varlık içinde sefahata dalmış ve azgın kimselerdi. günah üzerinde ısrar ediyorlardı. ki “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?” 48.“Evvelki atalarımız da mı?” 49, ki “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.” 51, siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka cehennemde bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz. ondan dolduracaksınız. de o kaynar sudan içeceksiniz. bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir. biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? o meniye ne dersiniz?! siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? 60, yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. Bu konuda bizim önümüze geçilmez. birinci yaratılışınızı biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya! tohuma ne dersiniz?! siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz 66.“Muhakkak biz çok ziyandayız!” 67.“Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!” suya ne dersiniz?! mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!. ateşe ne dersiniz?! ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et yücelt. 75, yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir- elbette değerli bir Kur’an’dır. bir kitaptadır. ancak tertemiz olanlar dokunabilir. Rabb’inden indirilmedir. 81, siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz? boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! siz o zaman bakıp durursunuz. ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz. 86, hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize! 88, ölen kişi Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. 90, Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir. 92, haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. de cehenneme atılma vardır. bu, kesin gerçektir. yüce Rabbinin adını tesbih et. Kalem suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ile birlikte, kaç ayetten oluştuğu, meali haberimizin devamında...KALEM SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞUNûn vel kalemi ve mâ yesturûnyesturûne. Mâ ente bi ni'meti rabbike bi mecnûnmecnûnin. Ve inne leke le ecran gayra memnûnmemnûnin. Ve inneke le alâ hulukın azîmazîmin. Fe se tubsıru ve yubsırûnyubsırûne. Bi eyyikumul meftûnmeftûnu. İnne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a'lemu bil muhtedînmuhtedîne. Fe lâ tutııl mukezzibînmukezzibîne. Veddû lev tudhinu fe yudhinûnyudhinûne. Ve lâ tutı' kulle hallâfin mehînmehînin. Hemmâzin meşşâin bi nemîmnemîmin. Mennâın lil hayri mu'tedin esîmesîmin.Utullin ba'de zâlike zenîmzenîmin. En kâne zâ mâlin ve benînbenîne. İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelînevvelîne. Se nesimuhu alâl hurtûmhurtûmi. İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti, iz aksemû le yasrimunnehâ musbihînmusbihîne. Ve lâ yestesnûnyestesnûne.Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûnnâimûne. Fe asbahat kes sarîmsarîmi. Fe tenâdev musbihînmusbihîne. Enıg'dû alâ harsikum in kuntum sârımînsârımîne. Fentalekû ve hum yetehâfetûnyetehâfetûne. En lâ yedhulennehâl yevme aleykum miskînmiskînun. Ve gadev alâ hardin kâdirînkâdirîne. Fe lemmâ raevhâ kâlû innâ le dâllûndâllûne. Bel nahnu mahrûmûnmahrûmûne. Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûntusebbihûne. Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimînzâlimîne. Fe akbele ba'duhum alâ ba'dın yetelâvemûnyetelâvemûne. Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîntâgîne. Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayran minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûnrâgıbûne. Kezâlikel azâbazâbu, ve le azâbul âhırati ekberekberu, lev kânû ya'lemûnya'lemûne. İnne lil muttakîne inde rabbihim cennâtin naîmnaîmi. E fe nec'alul muslimîne kel mucrimînmucrimîne. Mâ lekum, keyfe tahkumûntahkumûne. Em lekum kitâbun fîhi tedrusûntedrusûne. İnne lekum fîhi lemâ tehayyerûntehayyerûne. Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum le mâ tahkumûntahkumûne. Sel hum eyyuhum bi zâlike zeîmzeîmun. Em lehum şurakâu, felye'tû bi şurakâihim in kânû sâdikînsâdikîne. Yevme yukşefu an sâkın ve yud'avne ilâs sucûdi fe lâ yestetîûnyestetîûne. Hâşiaten ebsâruhum terhekuhum zilletun, ve kad kânû yud'avne ilâs sucûdi ve hum sâlimûnsâlimûne.Fe zernî ve men yukezzibu bi hâzâl hadîshadîsi, se nestedricuhum min haysu lâ ya'lemûnya'lemûne.Ve umlî lehum, inne keydî metînmetînun. Em tes'eluhum ecran fe hum min magramin muskalûnmuskalûne. Em inde humul gaybu fe hum yektubûnyektubûne. Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hûthûti, iz nâdâ ve huve mekzûmmekzûmun. Levlâ en tedârakehu ni'metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûmmezmûmun. Fectebâhu rabbuhu fe cealehu mines sâlihînsâlihîne. Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûnmecnûnun. Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemînâlemîneKALEM SURESİ ARAPÇA OKUNUŞUKALEM SURESİ AYET SAYISIKalem suresi 52 SURESİNİN KONUSUMuhammed aleyhisselâmın Allah tarafından gönderilmiş gerçek bir elçi olduğu, yüksek şahsiyeti ve Mekkeli müşriklerin onun getirdiği mesaj konusunda yaymaya çalıştıkları tereddütler, müşriklerdeki şahsiyet bozuklukları, nimete karşı nankörlüğün sonucunu açıklamak amacıyla anlatılan “bahçe sahipleri kıssası”, âhiretin sıkıntılı ve dehşetli halleri, Allah’ın müminler için hazırlamış olduğu ödüller ve kâfirlere vereceği cezalar, sûrenin başlıca konularıdır. Ayrıca Hz. Peygamber’e metânetli olması, Yûnus peygamberin yaptığı gibi sabırsızlık göstermemesi tavsiye SURESİ DİYANET MEALİRahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıylaNûn. Ey Muhammed Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin. ﴾1-2﴿ Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır. ﴾3﴿ Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. ﴾4﴿ Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler. ﴾5-6﴿ Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir. ﴾7﴿ O halde yalanlayanlara boyun eğme. ﴾8﴿ İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar. ﴾9﴿ Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. ﴾10-14﴿ Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der. ﴾15﴿Yakında biz onun burnunu damgalayacağız. ﴾16﴿ Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne belâ verdiğimiz gibi, onlara Mekkeli inkarcılara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden fakirler gelmeden bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi. ﴾17﴿ Bunu tasarlarken istisna da yapmıyorlardı. "İnşaallah" demiyorlardı. ﴾18﴿ Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet ateş bahçeyi sardı. ﴾19﴿ Böylece bahçe, anızı yakılmış toprağa döndü. ﴾20﴿ Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler. ﴾21-22﴿ Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular. ﴾23-24﴿ Yoksullara yardım etmeğe güçleri yettiği halde böyle söyleyerek erkenden yola çıktılar. ﴾25﴿ Fakat bahçeyi o halde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler. ﴾26﴿ Gerçeği anlayınca da, "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler. ﴾27﴿ Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi. ﴾28﴿ Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz yüceltiriz. Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler. ﴾29﴿ Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. ﴾30﴿ Şöyle dediler "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!" ﴾31﴿ "Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız." ﴾32﴿ İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! ﴾33﴿ Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. ﴾34﴿ Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız? ﴾35﴿ Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? ﴾36﴿ Yoksa size ait bir kitabınız var da bu batıl hükümleri ondan mı okuyorsunuz? ﴾37﴿ Onda, "Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" diye mi yazılı? ﴾38﴿ Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? ﴾39﴿ Sor onlara "Onların hangisi bu iddianın doğruluğuna kefildir?" ﴾40﴿ Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını! ﴾41﴿ bu meal diğer sayfada verilmiştir. ﴾42-43﴿Baldırların açılacağı işlerin zorlaşacağı ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güç yetiremeyecekleri günü Kıyamet gününü düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlarve buna yanaşmıyorlardı. ﴾42-43﴿ Ey Muhammed! Bu sözü Kur'an'ı yalanlayanlarla beni başbaşa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helaka yaklaştıracağız. ﴾44﴿ Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır. ﴾45﴿ Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir? ﴾46﴿ Yahut gayb levh-i mahfuz kendi yanlarında da onlar mı bundan aktarıp yazıyorlar? ﴾47﴿ Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi Yûnus gibi olma. Hani o, balığın karnında kederli bir halde Rabbine yakarmıştı. ﴾48﴿ Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı. ﴾49﴿ Fakat böyle olmadı. Rabbi onu peygamber olarak seçti ve salih kimselerden kıldı. ﴾50﴿ Şüphesiz inkar edenler Zikr'i Kur'-an'ı duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. Senin için, "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar. ﴾51﴿ Halbuki o Kur'an, âlemler için ancak bir öğüttür. ﴾52﴿KALEM SURESİ TEFSİRİSûrenin başında bulunan “nûn” harfi, “hurûf-ı mukattaa”dan olup bu tür harflerin ilk inenidir. Bakara sûresinin ilk âyetinde bunlar hakkında geniş bilgi verilmiştirMekke müşrikleri şair, kâhin ve sihirbazların cinlerden bilgi ve ilham aldıklarına inanırlardı. Hz. Peygamber’in de onlar gibi cinlerin etkisi altına girdiğine ve söylediklerinin ona cinler tarafından telkin edildiğine inandıkları için ona şair, kâhin, sihirbaz ve mecnun diyorlardı krş. Hicr 15/6; Tûr 52/29-30; Müddessir 74/24 ve bu sûrenin 51. âyeti. Bu sebeple Allah Teâlâ kaleme ve kalem ehlinin yazdığı satırlara yemin ederek onun, iddia edildiği gibi mecnun olmadığını, aksine Allah’ın lutfuna yani peygamberlik gibi bir şerefe erdiğini ifade buyurdu Şevkânî, V, 308.Elmalılı buradaki bir anlam inceliğine dikkat çekerken özetle şunları söyler “Yazanların yazdıklarına” diye çevrilen cümledeki fiilin kalıbı, yazanların, gerçekte kalemler değil, akıl ve idrak sahibi varlıklar olduğunu gösterir. İfadenin akışı dikkate alındığında burada kalemden maksadın da bu nesnenin kendisi değil onun yazdıkları olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde kalem ve yazılardan, akıl ve anlamlar âlemini, bunlardan da onları beşer aklına yazan ilk kalemi, bundan da onun sahibi olan rabbü’l-âlemîni anlamak gerekir. Öte yandan bu fiilin, “yazmakta oldukları ve yazacakları” anlamlarını birlikte anlattığı da gözden kaçırılmamalıdır VIII, 5266-5267. “Kalemden maksat vahyi yazan kalem, yazdıklarından maksat Kur’an’dır” diyenler de olmuştur; ancak âyeti genel anlamda değerlendirmek daha doğru olur. Burada kalem ile simgelenen yazının, insanın düşünce, tecrübe ve kavrayışlarının kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarılmasında önemli bir etken; bilginin yazılıp korunmasında, ilim ve irfanın gelişmesinde, dolayısıyla toplumların aydınlanmasında vazgeçilmez bir araç olduğuna işaret vardır. Kur’ân-ı Kerîm’in ilk inen sûresine Alak “oku!” buyruğuyla başlandığı gibi ikinci inen bu sûrenin ilk âyetinde de Allah Teâlâ tarafından yazı aracı olan kaleme ve kalem ehlinin onunla yazdıkları üzerine yemin edilmiş olup bu durum, İslâm’ın okuma yazmaya, bilime ve yazılı kültüre verdiği önemi göstermesi açısından oldukça Peygamber’e verilen “bitip tükenmeyen ödül”, dünyada peygamberlik görevini yerine getirirken her türlü engellere karşı yanında bulduğu Allah’ın yardımı, âhirette ise Allah’ın ona lutfedeceği müstesna mükâfatlardır İbn Âşûr, XXIX, 62-63. 4. âyetteki “üstün ahlâk” ise Hz. Peygamber’in sahip olduğu Kur’an ahlâkıdır. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle Hz. Peygamber’in ahlâkının Kur’an ahlâkı olduğunu belirtmiş Müslim, “Müsâfirîn”, 139; kendisi de güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini ifade buyurmuşlardır Muvatta’, “Hüsnü’lhuluk”, 8. Bu açıklamalar, Hz. Peygamber’in, müşriklerin iddia ettiği gibi mecnun değil, aksine Allah’ın lutfuna mazhar olmuş yüksek bir şahsiyete ve üstün bir ahlâka sahip, her yönüyle mükemmel, insanlık için örnek bir önder ve güvenilir bir rehber olduğunu gösterir. 5-6. âyetler ise Hz. Peygamber’e mecnun diyenlere karşı bir cevap ve uyarı içermektedir. Burada inkârcıların, hak ettikleri cezaya çarptırıldıkları zaman Hz. Peygamber’i mi yoksa kendilerini mi cin çarpmış olduğunu görecekleri sert bir üslûpla ifade edilmiştir. Nitekim Bedir Savaşı’nda müslümanlardan beklemedikleri darbeyi yiyince cin çarpmışa dönmüşler ve neye uğradıklarını bilememişlerdir. 7. âyet, önceki âyetlerin gerekçesini anlatmaktadır; buna göre inkârcılar hem dünyada hem de âhirette kendilerine fayda sağlayacak ve mutlu kılacak olan Allah’ın dininden ve O’nun yolundan saptıkları için asıl mecnun şahsında bütün müminlere hitap edilerek peygamberi yalancılıkla itham eden ve hakkı yalan sayanlara boyun eğmemeleri, onların iradelerine teslim olmamaları istenmektedir. Çünkü inkârcılar Hz. Peygamber’in ahlâkî prensipler ve mânevî değerler konusunda tâviz vermesini, bu anlamda uzlaşmacı davranmasını ve İslâm’ın kendilerine ters gelen, çıkarlarıyla çatışan yönlerinin bırakılmasını istiyor; buna karşılık kendilerinin de tâviz vereceklerini ve ona engel olmayacaklarını söylüyorlardı. Hatta bir müddet Hz. Peygamber’in kendi ilâhlarına tapmasını, bir müddet de kendilerinin Hz. Peygamber’in ilâhı olan bir Allah’a tapmalarını teklif etmişlerdi Şevkânî, V, 309. Allah Teâlâ onların bu tutum ve beklentilerine karşı Hz. Peygamber’in tâvizsiz davranmasını, gevşeklik göstermemesini istemektedir. Zira doğru yol O’nun yoludur ve hak ile bâtıl birbirine ileri gelenleri hakkında inen bu âyetler, onların genel karakterlerinin güzel bir özetidir. “Ne idüğü belirsiz” diye çevirdiğimiz 13. âyetteki zenîm kelimesine müfessirler “bir toplumdan olmadığı halde onlara yamanmış olan, babası bilinmeyen, kötülüğü ile tanınan, lüzumsuz kimse, faydasız şey” anlamlarını vermişlerdir bk. Râzî, XXX, 84-85. Zenîm kelimesinin burada özellikle günah işlemekten, haksızlık yapmaktan, zarar vermekten utanıp çekinmeyecek kadar tabiatı bozulmuş, insanlığını kaybetmiş, bu anlamda soysuzlaşmış kişiyi ifade ettiği söylenebilir. Bu âyetlerde Hz. Peygamber ve ona iman edenler uyarılarak anılan kötü niteliklerin tümünü veya bir kısmını taşıyan kimseye mal ve oğulları var diye yani zengin ve güçlü olduğu için boyun eğmemeleri istenmektedir. “Yakında onun alnına cehennemlik damgasını vuracağız” diye çevirdiğimiz 16. âyet mecazi bir anlatım olup, güç ve zenginliğinden dolayı şımararak Allah, peygamber ve kitap tanımayan kimseyi yüce Allah’ın zelil ve perişan edeceğini, kibir ve gururunu kıracağını ifade âyetlerdeki kıssada bir bahçe olayı örnek gösterilerek Allah’ın verdiği nimetlere şükretmeyen Mekke müşrikleri uyarılmaktadır. Rivayete göre geçmişte dindar bir adamın her türlü meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan bir bahçesi vardı. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri çağırır, bahçenin ürünlerinden onlara ikramda bulunurdu. Adam ölünce oğulları, aile fertlerinin çokluğunu ileri sürerek yoksulların payını kesmeye ve bahçenin ürününü sabahleyin erkenden gizlice toplamaya karar vermişler, ancak gece gelen bir âfet ürünü imha etmişti bk. Râzî, XXX, 87. Yüce Allah, Kur’an’da birçok yerde, verdiği nimete şükredenlere daha fazla nimet vereceğini, nankörlük edenleri de cezalandıracağını haber vermiştir meselâ bk. Nisâ 4/147; İbrâhim 14/7; Lokmân 31/12. Nitekim Hz. Peygamber’i yalancılıkla itham edip getirdiği mesajı reddeden Mekke müşrikleri de peygamber aralarından ayrıldıktan sonra eski refahlarını, özellikle ticarî imkânlarını giderek kaybetmişler, sonunda müslümanlar karşısında varlıkları son çoğunluğu 18. âyeti, “Bahçe sahipleri Allah izin verirse’ demeden ertesi gün yapacakları iş hakkında karar verdiler” şeklinde açıklamışlardır “Allah izin verirse” gibi bir kayıt koymaksızın’ diye çevirdiğimiz bölüm hakkında “yoksulların payını ayırmaksızın” şeklinde de bir yorum vardır Şevkânî, V, 312. Gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken “inşaallah” diyerek işi Allah’ın iradesine bağlamak gerekir. Nitekim bu konuda yüce Allah Hz. Peygamber’i şöyle uyarmıştır “Allah izin verirse’ demeden hiçbir şey için Şu işi yarın yapacağım’ deme!” Kehf 18/23-24; “Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez” Lokmân 31/34. Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın irade ve gücü yeterli değildir, Allah’ın da onu dilemesi gerekir28. âyette geçen “rabbin şanını yüceltmek”ten maksat 18. âyette bildirilen “Allah izin verirse” “istisna”, yani demek, işi Allah’ın iznine bağlamaktır. Bu uyarı, “Fakirler hakkındaki niyetleri ve takındıkları tavırdan dolayı Allah’tan af dilemeleri” şeklinde de açıklanmıştır bk. Şevkânî, V, 314. 28-32. âyetlerden anlaşıldığına göre bu kişiler içlerinden aklı başında birinin haklı uyarılarını dikkate almamışlar, fakat bahçelerinin mahvolduğunu görünce onun haklı olduğunu anlamışlar, nasihatine kulak vermişler ve yaptıklarına pişman olup tövbe etmişler; ancak iş işten geçmiş, bahçeleri âhirette müminlere büyük ödüller, nimetlerle dolu cennetler müjdeledikçe müşrikler dünyadaki sosyal konumlarına aldanarak böyle bir şey olduğu takdirde kendilerinin daha büyük nimetlere mazhar olmaları gerektiğini savunmuşlardı; âyetler onlara cevap vermektedir. Cevapların soru tarzında sıralanması onların tutumlarının hayret verici ve kabul edilemez olduğuna işaret etmektedir. 37-38. âyetlere göre âhiretteki mutluluk dünyadaki güç ve zenginliğe değil, iman ve iyi amele bağlıdır; bu mutluluğu kimlerin hak ettiğini de en iyi Allah bilir; çünkü hak etme şartlarını ve ölçülerini koyan yalnız O’dur. Bu husustaki rehber de O’nun çoğunluğuna göre buradaki “gün”den maksat, son derece şiddetli ve sıkıntılı olayların ortaya çıkacağı kıyamet günüdür. “İş ciddileşip paçalar sıvandığı...” diye çevirdiğimiz “yükşefü an sâkın” deyimi lafzan “incikten açılır” şeklinde tercüme edilmekte; bununla ciddi, önemli ve güç bir işe girişilmesi veya bütün hakikatlerin açıkça ortaya çıkması ya da bir olayın iyice yaklaşması kastedilmektedir Şevkânî, V, 316-317. Âyette bu deyim özellikle kıyamet gününü ve o günün sıkıntılarını ifade etmektedir. İnsanların o günün sıkıntısından kurtulmaları için mahşerde görevli melekler veya Allah’ın ilham ettiği kimseler onları Allah’a secde etmeye çağırırlar İbn Âşûr, XXIX, 99. Râzî’ye göre inkârcılar dünyada Allah’a secde etmedikleri için âhirette kınanmak ve azarlanmak maksadıyla secdeye çağrılacaklardır XXX, 96. Hadiste buyurulduğu üzere erkek kadın herkes Allah’a secde eder; dünyada gösteriş için secde etmiş olanlar da secde etmek isterler, fakat eğilemezler bk. Buhârî, “Tefsîr”, 68/2. Başka bir rivayette inkârcıların da secde etmek isteyecekleri fakat buna güçlerinin yetmeyeceği haber verilmiştir Şevkânî, V, 317. Onlar, gözlerine korku çökmüş, zillet içerisinde ve perişan bir halde bulunurlar. Halbuki dünyada yapabilecek durumda iken de secdeye çağrılmışlar, fakat secde etmemişlerdi. Bu sebeple âhirette secde etme güçleri ellerinden alınacaktır bk. Râzî, XXX, 96.“Bu söz” diye çevirdiğimiz “hadîs” kelimesi “ilâhî vahiy, Kur’an” veya “yeniden dirilmeyi ve âhiret hesabını bildiren ilâhî haber” şeklinde yorumlanabilir. 44. âyetteki “Bu sözü yalan sayanı bana bırak” cümlesi, vahiy ve âhireti inkâr edenleri cezalandırma yetkisinin yalnız Allah’a mahsus olduğunu ifade eder. “Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru çekeceğiz” diye çevirdiğimiz cümle ise kısaca şunu anlatıyor Allah verdikçe onlar şımarır; fakat O, imtihan sebebiyle vermeye devam eder. Bu durum İslâmî literatürde “istidrâc” terimiyle ifade edilmiştir bk. Arâf 7/182.45. âyette “plan” diye çevirdiğimiz keyd kelimesi, Allah için kullanıldığında, İslâmiyet ve müslümanlar aleyhinde çalışan inkârcıların planlarını boşa çıkaran Allah’ın adaletli ve hikmetli planını ifade eder. Yüce Allah kendi planı uyarınca, âyetlerini yalan sayanları hemen cezalandırmayıp onlara mühlet verdiğini, kendilerine bazı imkân ve fırsatlar tanıdığını, fakat onların bu fırsatı değerlendirmeyip derece derece kurtuluşu olmayan bir yıkıma doğru gittiklerini ifade buyurmaktadır bk. Arâf 7/182-183; ayrıca krş. Enâm 6/44.Peygamber, tebliğ faaliyetinin karşılığında ücret beklemez, muhataplar da maddî anlamda borç altında olmazlar, tebliğ de itaat de maddî kaygılarla ilgisi olmayan, tamamen dinî ve ahlâkî birer soru tarzında başka bir uyarı olup özellikle dinî konularda insanın bilgi kapasitesinin sınırlı olduğuna, Allah’tan başka hiç kimse gayb âlemi hakkında bilgi sahibi olmadığı için bu konularda ileri sürülen iddiaların da temelsiz olacağına, sonuç olarak din konularında Allah’ın peygamberi vasıtasıyla insanlara ulaştırdığı vahiy bilgisinin yegâne kaynak olarak benimsenmesi gerektiğine işaret edilmektedir.“Rabbinin hükmü”nden maksat Hz. Muhammed’e verilen peygamberlik ve dini tebliğ görevidir krş. Müddessir 74/1-7; ayrıca bk. İbn Âşûr, XXIX, 104 veya Allah’ın inkârcılara mühlet vererek onlara karşı Hz. Peygamber’e yardımını ertelemesidir Râzî, XXX, 98. “Balığın arkadaşı” ise Yûnus peygamberdir. Hz. Peygamber’e, Allah’ın verdiği görevi sabırla yerine getirmesi emredildikten sonra Yûnus’a atıf yapılmakta ve Resûlullah’a onun hatalı davranışını tekrar etmemesi telkin edilmektedir. Çünkü Yûnus, tebliğ ettiği dini halkın hemen kabul etmediğini görünce sabır ve azimle görevine devam edeceği yerde, halkına kızarak ülkeyi Ninevâ terketmiş, bir gemiye binip denize açılmış, yolda fırtına çıkmış, yolcuların bir kısmının denize atılmasına karar verilince çekilen kurada Yûnus’un şansına denize atılmak düşmüştü; fakat denizde bir balık balina tarafından tutularak boğulmaktan kurtulmuş, sahile bırakılmıştı. Böylece kendisine burada da Allah’ın rahmeti yetişti. Yûnus Allah’ın emriyle ülkesine dönüp peygamberlik görevini sürdürmeye, tevhid inancını yaymaya devam etti. Bir rivayete göre Hz. Yûnus kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tövbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemiştir. Fakat onların imana geldiklerinden habersiz olan Yûnus, belirttiği azabın vaktinde gerçekleşmediğini görünce kendisinin alay konusu olacağını düşünerek kızgın bir halde kavminden ayrılıp gitmiştir bilgi için bk. Sâffât 37/139-148. Burada Yûnus peygamberin kıssasına değinilerek Hz. Muhammed uyarılmakta, Mekke müşriklerinin kendisine gösterdiği muhalefete kızıp da ümitsizliğe kapılmaması ve peygamberlik görevini sürdürmesi telkin Peygamber’den Kur’an’ı dinleyen müşriklerin gözleri bakışları etkili oklara benzetilerek ona karşı duydukları kin, nefret ve kıskançlık gibi menfi duyguları tasvir edilmektedir. Kur’an’ın edebî üstünlüğü karşısında hayranlık duygularını bastıramayan müşrikler, gerek dil gerekse içerik bakımından onda tenkit edebilecekleri herhangi bir kusur bulamayınca insanların Hz. Peygamber’e karşı gösterdikleri ilgi ve dikkati başka yönlere çevirmek için onun sözüne güvenilmez bir mecnun olduğunu propaganda etmeye başlamışlardır. Ancak yüce Allah Kur’an’ın üstün niteliklerini açıklayarak onların menfi propagandalarını etkisiz hale Hz. Peygamber’i gördüklerinde, ona karşı duydukları kıskançlık ve düşmanlık sebebiyle gözleriyle onu oklayıp öldüreceklermiş gibi bakarlardı. 51. âyet onların bu psikolojik durumunu tasvir etmektedir. Bu âyetin nazarla göz değmesi ilgili olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmakla birlikte bu kanaat kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Nitekim Şevkânî’nin aktardığına göre V, 319 çok yönlü bir âlim olan İbn Kuteybe de âyette müşriklerin Resûlullah’a nazar değdirmelerinden söz edilmediğini, Resûlullah Kur’an okuduğunda inkârcıların ona kinle ve düşmanlık duygularıyla baktıklarının anlatıldığını ifade etmiştir. Buna göre nazar hakkında başka deliller varsa da bu âyetin onunla ilgisi yoktur. 40 Hadis 1-Âfetü’l ilmi en nisyanü İlmin afeti unutmaktır. 2-Ettuhuru şatru’l iman Temizlik imanın yarısıdır. 3-A’kilhâ ve tevekkel Deveyi bağla ve tevekkül et. 4-Sûmû tesihhû Oruç tutun, sıhhat bulun. 5-Es-salâtü imâdü’d dini Namaz dinin direğidir. 6-Talebü’l helali cihadün Helal peşinde koşmak cihaddır. 7-El-kelimü’t tayyibetü sadakatün Güzel söz sadakadır. 8-El cennetü tahte zılâli’s süyuf Cennet kılıçların gölgesi altındadır. 9-El mecalisü bi’l emaneti Meclislerdeki sözler emanettir. 10-Ed-dellü alel hayri kefailihiHayra vesile olan yapan gibidir. 11-El cennetü dâr-ül eshıya Cennet cömertler yurdudur. 12-Es- savmü nısf’us sabr Oruç sabrın yarısıdır. 13-Es sabru nısf’ul iman Sabır imanın yarısıdır. 14-Et tebessümü sadakatun Tebessüm etmek sadakadır. 15-Es sabru miftahul ferec Sabır, başarının anahtarıdır. 16-Es sabru ınde sadmetül ula Sabır, musi,betin ilk anındakidir. 17-Efdalü’l ibadeti edvamuha İbadetin efdali devamlı olanıdır. 18-El Kur’anü hüved deva Kur’an, sırf devadır. 19-Men samete reca Dilini tutan kurtuldu. 20-Re’sü’l hikmeti mehafetullah Hikmetin başı Allah korkudur. 21-El idetü atiyyetün Vaad edilen verilmelidir. 22-Ed duaü silahu’l mümin Dua müminin silahıdır. 23-İsmah yusmah leke Müsamaha et ki sende göresin. 24-Es salatü nur’ul mümin Namaz müminin nurudur. 25-En nedametü tevbetün Pişmanlık tövbedir. 26-El mescidü beytü külli takiyyin Mescid, takva sahiplerinin evidir. 27-Ed dinü en nasiha Din nasihattir. 28-Ed duaü hüvel ibadetü Dua ibadettir. 29-El cümuatü haccü’l mesakin Cuma fakirlerin haccıdır. 30-Hüsnü’s suali nısfu’l ilim Güzel soru, ilmin yarıdır. 31-Es selamü kable’l kelam Önce selam, sonra kelam. 32-İzâ gadibte fe’skut Öfkelendiğinde sus. 33-Kesretü’d dahiki tumitül kalb Çok gülmek kalbi öldürür. 34-Es savmu cünnetün Oruç kalkandır. 35-Es subhatü temneu’r rızk Sabah uykusu, rızka engeldir. 36-El hamrü ummü’l habais İçki, kötülüklerin anasıdır. 37-Zina’l uyûni en nazaru gözlerin zinası bakmaktır. 38-El kanâatü mâlün la yenfedü Kanaat bitmez bir sermayedir. 39-El hayaü minel iman Hayâutanma duygusu imandandır. 40-El mer’ü ala dini halilihi Kişi, arkadaşının dini üzeredir. Hadis Peygamber Efendimiz söylediği sözlerdir. Hadis-i Şerifler, ortaya çıkmış en hayırlı ümmet için hazine değerindedir. Kur’an-ı Kerim’in en iyi tefsirini yapan ve ona göre yorumlayan peygamber, ümmetine tavsiyelerde ve öğütlerde bulunmuştur. Peygamber Efendimiz Hadis-i şerifte “Kim ümmetime dini işlerine dair kırk hadis hıfzediverirse, Allah Teâlâ onu alimler zümresinde haşreder…. Ben de kıyamet gününde ona şahid ve şefaatçi olurum” diye buyurulmuştur. İşte Peygamberimiz Hz. Muhammed 40 Hadisi Şerifi… اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ Allah Rasûlü “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah”a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi. Müslim, İmân, 95. 40 Hadisle ile ilgili yazımız burada sona dini yazılarımız için tıklayınız.

40 hadis arapça okunuşu ve türkçe meali